GEÇMİŞİN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜDÜR DOSTLUK

Ne sıkıntılı bir dönemdir Gençlik. Artık çocuk olmadığınızı bangır bangır ilan etmek istersiniz de herkese, isteyen istediği gibi konumlandırır yaşamında yine de sizi .İşlerine geldiği biçimde kah çocuk olursunuz ,kah bir yetişkin .Araya sıkışıp kaldığınız bir geçiş  dönemidir aslında, bunun için de çok sancılıdır gençlik dönemi .Ancak bu durum bazen işinize de gelir, çok da  heves etmediğiniz sorumlulukları almak konusunda çocuk olarak kalmayı, bazen yetişkin olmaya yeğlersiniz siz de..

Önce annenizin, babanızın varsa kardeşlerinizin yani en yakınlarınızın bu yeni halinizi kabul etmesini beklersiniz. Aslında belki de birilerinin sizi genç olarak kabul etmesini beklemek, sizin kendinize karşı da rüştünüzü ispat etme çabanızdan kaynaklanır.

Hayat da hep böyle değil midir ki zaten? Sanki birileri sizi onaylarsa tüm evren de sizi onaylıyormuş gibi hissedersiniz hep. Yani hepimizin ta çocukluk dönemimizden itibaren beni gör, beni dinle, beni anla, çığlıkları değil midir aykırı olarak görülen durum ve davranışlarımız toplumda? Kabul görmek için, kendimizi doğru ifade edebilmek için çırpınmaz mıyız bir ömür boyu her birimiz ?

Hep farklı olmak isteriz hepimiz. Önce annemizden, babamızdan, sonra da çevremizde gördüğümüz herkesten. İlk onay gören davranış ve tutumlarımızla kendimizin farkına varmaya başlarız. Bizi seven ve bize değer verdiğini düşündüğümüz insanların  neredeyse eteklerine yapışırız. Bu her dönem böyledir aslında ama gençlik döneminde onay görmek çok daha kutsaldır gençler için.

Kendisinin sınırlandırılmasından hiç hoşlanmaz gençler. Dolu dizgin sevmek ,sevdiğini ilan etmek ,çok sevilmek ve mutlu olmak ister. Hormonlarının onu ele geçirmesiyle birlikte daha kontrolsüzdür. Çok heyecanlı, bol öfkeli, bazen fazla duygusal, hatta kavgacı, dik başlıdır. Kendisini ifade edebilmek için, eğitim hayatının yanı sıra kurduğu ilişkiler kadar başarılı olduğunu düşünür yaşamda. Ani feveranlar, bol ağlak haller, depresyonlar, tramvalar  bir türlü bırakmaz bu dönemde peşini.

 Hayatının direksiyonuna geçmek için heveslidir. Ancak bazen kendi anne babasının yaşayıp da gerçekleştiremediği hayallerini yaşarken buluverir kendini. Ne çok hikaye vardır bununla ilgili çevremizde. Muhakkak duymuşsunuzdur sizde, hayatınızın bir döneminde illa ki birilerinden. Kim bilir, belki de onlardan biri de sizsinizdir? Babasının  mühendis olmalısın dediği oğlu, yahut annesinin öğretmen olarak görmek istediği kızısınızdır belki de. Oysa sen nasıl mutluysan ,sen kendini nasıl rahat ifade edebiliyorsan mesleğini öyle seç diyen ebeveyn zor bulunur bu toplumda.

Birilerinin kızıyla yahut oğluyla mukayese edilerek büyüyen önce çocuk sonrasında da genç olabilmek hiç de kolay değildir En sevdiğiniz yahut en yakın arkadaşınız dahi size  örnek olarak gösterilir. Hep bir yarış içerisinde yarış halindesinizdir, Arkadaşlarınız bile sizin rakibinizdir ne yazık ki özellikle gençlik döneminde. Bu bakımdan da en yakınım dediğiniz dostlarınızla dahi bazı özel durumlarınızı paylaşmak istemezsiniz.

Aradan yıllar geçtikçe yavaş yavaş olgunlaşırsınız. Bir zamanlar hayatınızda önemli rolü olan arkadaşlarınızla yollarınız ayrılır. Siz de o da  yaşam hikayelerinizin, hem yazarı hem de başrol oyuncusu olursunuz. Zaten insan yaşamda, iyisiyle kötüsüyle yazmaz mı ki kendi hikayesini ?

Ve bir gün yollarınız bir şekilde yeniden kesişiverir çocukluk yahut gençlik arkadaşınızla. Bunca geçen zamana rağmen sağlamsa ilişkiniz ,daha dün birbirinizden yeni ayrılmış gibi kaldığınız yerden ama daha olgunlaşmış halinizle sohbet ederken bulursunuz kendinizi. Bir de bakarsınız ki, aslında birbirinizden hiç gitmemişsiniz. Beyniniz hemen yeni edinmeye çalıştığınız dostluklarla mukayese eder  eski dostunuzla olan ilişkinizi, paylaşımlarınızı. Daha nostaljik daha samimi daha candan eskiye dair ne çok anı hatıra biriktirmiş olduğunuzun farkına varırsınız geçmişe dair.

Karşılıklı konuştukça paylaştığınızı düşündüğünüz onca şeye rağmen, birbiriniz hakkında ne kadar da az şey bildiğinizi fark edersiniz  birden. En yakınım dediğiniz arkadaşınızdan bile kendinizi saklamış olduğunuz gerçeğiyle yüzleşirsiniz. Yıllar evvel okul yıllarımda aynı sırayı 1 yıl boyunca paylaştığım bir arkadaşımın sözleri bana tüm bunları yazdıran. Seneler sonra iki iş kadını olarak karşılaştığımızda bana; ''Ben o yıllarda köyden geliyordum okula. Ve köyümüzün yolları şimdilerdeki gibi taş değildi. Ayakkabılarım her gün çamur olurdu. Sizlere belli etmeden hemen okulun lavabosuna gider ayakkabılarımın çamurunu yıkar yanınıza öyle gelirdim'' dedi. Biliyor musunuz ben yanımda oturmasına rağmen arkadaşımın o hallerini, yaşadığı o zorluğu hiç fark edememişim bir yıl boyunca. Ondan bu hikayeyi ilk dinlediğimde çok üzüldüm, kendime kızdım. Ancak sonrasında bu konuya dair düşününce, bunun o kadar da kötü bir şey olmadığı kanısına vardım.

Neden mi? Çünkü biz o yıllarda bilgimizi yarıştırırdık birbirimizle, kılığın kıyafetin yahut köyden gelmenin bizim için bir ehemmiyeti yoktu. Hepimiz yurtta kalanı da, kırsaldan geleni de, asker çocuğu da, öğretmen çocuğu da pırıl pırıl gençlerdik .O yıllara dair şu da şöyleydi diyebileceğim hiçbir kötü anı yok zihnimde arkadaşlarıma dair çok şükür ki. Karma bir öğretim görmemize rağmen kızlar ve erkekler iki gruptuk. Ancak ne çok samimiydik birbirimizle ne de çok mesafeliydik. Yani o sınırı da güzel belirleyen gençlerdik biz o yıllarda.

Konunun özü şu ki; gençliğinizde göremediğiniz bir dolu şeyin farkına ilerleyen yaşlarda varıyorsunuz. Ben hala çocukluk ve gençlik arkadaşlarımla görüşebilen şanslı insanlardanım. Ve onlarla her görüştüğümde sanki birbirimizi yeniden tanıyormuşuz gibi hissediyorum. Geçmiş yıllarda konuşup paylaşamadığımız hatta aman beni yanlış anlar diyerek boş verdiğimiz hadiseleri, o günlerin hissettirdiklerini bugünün olgunluğu ve bakış açısıyla konuşabilmek müthiş bir duygu bana göre .Bir konudan başlayıp bir başka konudan çıkmak, hatta konunun sonunu getirememek bazen bizi kahkahalara boğuyor. Ve tüm bu derin sohbetlerin tadı  hep damağımızda kalıyor, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan birbirimizden ayrılmak zorunda kalıyoruz. Keşke daha çok vaktimiz olsa da daha çok anlatabilsek birbirimize yaşadıklarımızı hissiyatına kapılıyoruz her birimiz. Yani  ünlü filozof  FRANCIS  BACON 'un da dediği gibi; ''En iyi yananlar eski odunlar, En güzel içilenler eski şaraplar, En güvenilen insanlar ise eski dostlardır'', sözü kulaklarımızda çınlıyor.

Eğer sizin de çocukluk yahut gençlik arkadaşınız bir telefon mesafesi kadar uzaksa size, bence onu hemen şimdi arayıp halini hatırını sorun. Tam da bu zor zamanlardan geçerken, çocukluğunuzun yahut gençliğinizin sesini duymak size de karşınızdaki insana da çok iyi gelecektir. Çünkü geçmişte yaşanan tüm güzel anıların ve paylaşımların insanlar üzerinde iyileştirici bir yönü muhakkak vardır.

Sevgilerimle..23 ARALIK 2020




Yorumlar

Popüler Yayınlar